23 Ağustos 2016 Salı

      Dünya Savaşı yılları içinde Beyoğlu'nda bir taverna ile yıllarca İstiklal Caddesinde varlığını koruyan Degüstasyon adlı bir lokanta açan, savaş dönemini kolayca atlatan Sinyor Pari'nin sözleri;

         Yemek işi aslında çok şanslıdır. Ayakkabınız delinse pençe yaptırabilir, birçok ihtiyacınızı böyle geçici çözümlerle erteleyebilirsiniz. Ama yaşamak için her zaman yemek yemeniz gerekir. Kaliteli yemek ve servis veren, fiyatı ok uygun, keyifli bir ortam sunan her mekan savaş dönemine bile iş yapar...


17 Ağustos 2016 Çarşamba

         

          Hayaller ve hayal etmek üzerine satırlarca yazı yazabilirim. İş yerinde kullandığım bilgisayarın klavye tuşları ne kadar rahatsız olsa da sonu gelmeyen cümleler kurabilirim ama insan kendini takatsiz hissediyor. Takatim yok, gücüm yok. Hayal etmeye bile gücüm yok. Hayallerimde yoruluyorum. Hayallerimde nefessiz kalıyorum.

16 Ağustos 2016 Salı


          İnsan bazen en dipte hisseder kendini. Bir adım sonrası kurtuluştur dertlerden ama o adım atılamaz bir türlü. Sorsanız herkes iyiyim der. Peki ya en içimiz orası da iyi mi? Benim değil. Şu yeni kararlar aldığım, yeni adımlar attığım günlerde benim içim hiç iyi değil. Yeni planlar, yeni hayaller var önümde.
Nasılını, ne olacağını bırakıp huzur üzerine bir hayal kurdum. Bu sefer olsun istiyorum. Bu sefer huzurum olsun her şeyden önce.


4 Ağustos 2016 Perşembe

Elma şekeri gibi bir hayatımız olsun isteriz hep. 
Kıpkırmızı cam gibi kaplı, dışarıdan dokunulmaz görünen, parıl parıl, muhteşem olayı isteriz hep.
Ama fark edemiyoruz güçlü kabuğumuzun altındaki içten içe oluşan çürümeyi. Bu çürümeyi yozlaşma, hayata doğru yerden doğru çabayla bakamama, kendi içimize dönememe, kimseye zayıf yönlerimizi göstermemeye çalışmak olarak yorumlayabiliriz belki. Aynı elma şekeri gibi değil mi? Güçlü, sağlam görüntüsünün ardında içinin çürümesi gibi. Nasıl da mutsuz ederdi bizi çocukken, nasıl hayal kırıklığına uğrardık hatırlayın. 
Bizlerde kandırmayalım kendimizi dostlar.
Kendimize kalın, aşılması zor duvarlar örmeyelim. Ne isek onun gibi davranalım. Ben buyum deme cesaretini gösterelim. İyisiyle kötüsüyle hayat bu. Yaşıyoruz. Yaşamaya da devam edeceğiz.
...

2 Ağustos 2016 Salı

Hayatımdaki bütün sıfatların içinde en güzeli hala olamak.
Halayım ben Nisa'nın, Ahsen'in halasıyım. 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Bugün Benim Doğum Günüm

Bir yaş daha büyüdüm ama nereden çıktı bu doğum günü partileri, büyük kutlamalar, hediyeler, teşekkürler…

Günümüz insanlarının her sene kutladıkları doğum günü adeti tarihteki uygulamalarla tam bir tezat oluşturur. Çok eski çağlarda kişiyi ölüm yıl dönümü ile anmak adetti. Kadınların ve çocukların bu gibi yıl dönümleri ile alakaları yoktu. Zaten kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu ki bilinsin.
Önce Mısırlılar sonra da Babilliler hükümdarlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı.
Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yıllarında yaşamış bir Mısır firavununa aittir. O zamanlarda doğum günü kutlaması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutlamaya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu.
Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yunanlara geçen doğum günü adetine burada pasta kesme adeti de eklendi. Ay'ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şerefine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuştur. Yunanlarda da sadece erkeklerin doğum günleri kutlanmış hatta bu kutlamalar kişi öldükten sonra da devam etmiştir.
Daha sonraları Hristiyanlık öncesi Roma'da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Senato kararı ile milli bayram ilan edilmiştir. Sezar'ın doğum günü ise tam bir festivale dönüştürülmüştür. Hristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kutlama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır.
İlk Hristiyanlar, senelerce gördükleri sıkıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın zalim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı.
Bilinenin aksine Hristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu günleri aslında onların ölüm yıl dönümleridir. Çünkü ilk Hristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek hayata doğmak olarak yorumluyorlardı.
Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa'nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıklarında bile Kilise, bunun Mısır ve putperestlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.
Kilise'nin doğum gününe bakış açısı dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye başladı. Bu arada Hz. İsa'nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaşmaya varılınca, bu günün 'Christmas' (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı.

Doğum günü adetinin, kadınlar ve çocuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsayacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa'da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kutlamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır.

Çocukluğumuzdan Damağımızda Lezzet; Dondurma


Keşfi ve Tarihçesi

Dondurmanın tarihi, M.Ö. 4. yüzyıla dayanır. İşte büyük küçük herkesin çok sevdiği dondurmanın hikâyesi:
Boğazına düşkünlüğü ile tanınan Roma imparatoru Neron, gladyatör dövüşlerini seyrederken, kendisine lezzetli yiyecekler sunan çeşni başlarını ödüllendirirmiş. Çeşni başlarından biri, bir gün dağın zirvesinden topladığı karları bir kaba doldurmuş, üzerine bal ve çeşitli meyve parçaları dökerek, imparatora sunmuş. Neron, o güne kadar hiç tatmadığı bu yiyeceği çok sevmiş. Ertesi gün de köle ordusunu kar toplamaya göndermiş. Karın üzerine bal ve ezilmiş meyve döktürerek, tarihin ilk dondurmasını hazırlatmış.
Dondurmanın tarih içinde tüm dünyaya yayılması da şöyledir:
13. yüzyılda Marco Polo Çinlilerin buz ve süt karışımını öğrenerek bu metodu Avrupa’ya götürmüştür. Zaman içinde buzlu tarifler ortaya çıkmış Fransız ve İtalyan restoranlarında çok ünlenmiştir.
1676 senesinde Paris’te 250’ye yakın dondurmacı olduğu bilinir. 1851’de Jacob Fussel, ABD’de dondurma yapıp satmaya başlamıştır.
Değişik maddelerle hazırlanan dondurmanın İtalyanlara özel ‘Semi-Freddo’ adında bir çeşidi vardır. Dondurma yapılırken karışım dondurulmadan önce içine kremalı bir bisküvi katılarak bu ünlü dondurma hazırlanır.
1900’dan sonra soğutucu makinelerin geliştirilmesiyle dondurma daha da yaygınlaşmıştır. Dondurmaya çıtır çıtır lezzet katan külah da ilk kez 1904’te Missouri Louis’de düzenlenen Dünya Fuarı’nda ortaya çıkmıştır.

Temel dondurma tarifi;

Malzemeler             
Miktar            
Birim
Yumurta sarısı

150
Gr
Şeker

100
Gr
Glikoz
15
Gr
Krema

220
Ml
Süt

220
Ml
Yapılışı:
  1. Yumurta sarılarını ve şekerin karıştırın.
  2. Süt, krema ve glikozu bir taşım kaynatın.
  3. Yumurta karışımına sütü tepeleyerek ilave edin

Çeşitlendirmek için;

v  Rakılı dondurma için 100ml rakı%50çektirilerek kullanılacak
v  Çikolatalı dondurma için 150gr bitter çikolata
v  Vanilyalı dondurma için vanilya çekirdeği ve vanillia&butter aroması

v  Karamelli dondurma için 140 gr karamel dolgu eklenip şeker 60 gr a indirilecek 

Yine bitmek tükenmek bilmeyen yazma isteği. İki cümleyi yan yana getiremeyecek kadar da yorgunluk. Ne büyük çelişki. Neredeyse bir yıldır u...