1 Ocak 2018 Pazartesi

Yine bitmek tükenmek bilmeyen yazma isteği.İki cümleyi yan yana getiremeyecek kadar da yorgunluk. Ne büyük çelişki. Neredeyse bir yıldır uğramamışım buralara. Hep mi böyle olacak? Yapmak istediklerim ama gerçekleştiremediklerimiz arasında mı kalacağım?Yok olmamalı böyle. Harekete geçmeliyiz. Zaman kaybetmeden. 

2 Şubat 2017 Perşembe

#içimizdekişeytan bir #sabahattinali eseri. 1940 yılında yazılmış bir roman. Macide ve Ömer'in kendi iç dünyalarında bitmek bilmeyen hesaplaşmaları ve gündemin etkisi altında yaşadıkları aşklarını anlatıyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle yok olan dostlukları, arkadaşlıkları, aşkları gördükçe anımsarım bu kitabı. Böyle olmamalı, böyle kalmamalı, böyle bitmemeli diyoruz yıllardır. Sabahattin Ali 77 yıl önce anlatmış güçsüz insanın kapana kısılmışlığını. #haticeşengelseyahatnamesi

4 Aralık 2016 Pazar



ANNE KURABİYESİ

   Kurabiyenin oluşumu tamamen şans eseri olarak ortaya çıkmaktadır. Önceki dönemlerde kullanılmakta olan bir çeşit termometre görevi gören kurabiyeler hamur şeklinde hazırlanarak ekmek fırını ve benzeri alanlarda ekmekleri fırına sürmeden önce fırının ısınıp ısınmadığını kontrol etme amaçlı yapılmaya başlanmıştır. 
      İlk olarak ısı ölçmede ve fırının sıcaklığını kontrol edilmekte olan kurabiyeler sonrasında ise ilk olarak M.S 7 yüz yılda oluşturulmaya başlanarak çikolatalı ve benzeri şekilde denenmeye başlanmıştır. Sonrasında ise 17 ve 18. yüz yılda sürekli olarak değişik şekillerde ve tatlarda üretilerek günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır. 
     Bayanların her zaman evlerinde hazır olarak bulundurdukları bir kaç çeşit kurabiye tarifi mevcut olmaktadır. Günümüze kadar sürekli olarak ygulanmakta olan ve değişime uğrayan kurabiye tarifleri sürekli farklı malzemeler ve eklemeler eksiltmeler ile keşfedilerek hazırlanmıştır. Her ülkenin kendi geleneğine ve damak tadına hitap eden kurabiye çeşitleri bulunmaktadır. Her ülke kendi kurabiye malzemelerine farklı farklı maddeler katarak kendine özgü tarifleri ve malzemeleri ön plana çıkarmaktadır. 
     Örnekle açıklayacak olursak Hollanda ve Almanya ülkesinde bol tereyağlı kurabiyeler üretilmekte iken Amerika'da ise bol çikolatalı kurabiyeler daha fazla üretilmektedir. Kurabiye çeşit ve farklılıkları giderek gelişen teknolojimiz sayesinde daha farklı bir boyut kazanmıştır. 
  Ülkemiz dahil tüm teknoloji kullanımı yapan ülkeler internet üzerinden birbirinden farklı deneyimdeki kurabiye çeşitlerini web siteler üzerinden paylaşımda bulunarak farklı ve lezzetli bir çok tarifi ortaya çıkarmaktadır. Böylelikle her birey farklı çeşit ve tada sahip kurabiye tarifi ile mükemmel buluş ve tariflere yer vermiş olmakta.

23 Ağustos 2016 Salı

      Dünya Savaşı yılları içinde Beyoğlu'nda bir taverna ile yıllarca İstiklal Caddesinde varlığını koruyan Degüstasyon adlı bir lokanta açan, savaş dönemini kolayca atlatan Sinyor Pari'nin sözleri;

         Yemek işi aslında çok şanslıdır. Ayakkabınız delinse pençe yaptırabilir, birçok ihtiyacınızı böyle geçici çözümlerle erteleyebilirsiniz. Ama yaşamak için her zaman yemek yemeniz gerekir. Kaliteli yemek ve servis veren, fiyatı ok uygun, keyifli bir ortam sunan her mekan savaş dönemine bile iş yapar...


17 Ağustos 2016 Çarşamba

         

          Hayaller ve hayal etmek üzerine satırlarca yazı yazabilirim. İş yerinde kullandığım bilgisayarın klavye tuşları ne kadar rahatsız olsa da sonu gelmeyen cümleler kurabilirim ama insan kendini takatsiz hissediyor. Takatim yok, gücüm yok. Hayal etmeye bile gücüm yok. Hayallerimde yoruluyorum. Hayallerimde nefessiz kalıyorum.

16 Ağustos 2016 Salı


          İnsan bazen en dipte hisseder kendini. Bir adım sonrası kurtuluştur dertlerden ama o adım atılamaz bir türlü. Sorsanız herkes iyiyim der. Peki ya en içimiz orası da iyi mi? Benim değil. Şu yeni kararlar aldığım, yeni adımlar attığım günlerde benim içim hiç iyi değil. Yeni planlar, yeni hayaller var önümde.
Nasılını, ne olacağını bırakıp huzur üzerine bir hayal kurdum. Bu sefer olsun istiyorum. Bu sefer huzurum olsun her şeyden önce.


4 Ağustos 2016 Perşembe

Elma şekeri gibi bir hayatımız olsun isteriz hep. 
Kıpkırmızı cam gibi kaplı, dışarıdan dokunulmaz görünen, parıl parıl, muhteşem olayı isteriz hep.
Ama fark edemiyoruz güçlü kabuğumuzun altındaki içten içe oluşan çürümeyi. Bu çürümeyi yozlaşma, hayata doğru yerden doğru çabayla bakamama, kendi içimize dönememe, kimseye zayıf yönlerimizi göstermemeye çalışmak olarak yorumlayabiliriz belki. Aynı elma şekeri gibi değil mi? Güçlü, sağlam görüntüsünün ardında içinin çürümesi gibi. Nasıl da mutsuz ederdi bizi çocukken, nasıl hayal kırıklığına uğrardık hatırlayın. 
Bizlerde kandırmayalım kendimizi dostlar.
Kendimize kalın, aşılması zor duvarlar örmeyelim. Ne isek onun gibi davranalım. Ben buyum deme cesaretini gösterelim. İyisiyle kötüsüyle hayat bu. Yaşıyoruz. Yaşamaya da devam edeceğiz.
...

2 Ağustos 2016 Salı

Hayatımdaki bütün sıfatların içinde en güzeli hala olamak.
Halayım ben Nisa'nın, Ahsen'in halasıyım. 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Bugün Benim Doğum Günüm

Bir yaş daha büyüdüm ama nereden çıktı bu doğum günü partileri, büyük kutlamalar, hediyeler, teşekkürler…

Günümüz insanlarının her sene kutladıkları doğum günü adeti tarihteki uygulamalarla tam bir tezat oluşturur. Çok eski çağlarda kişiyi ölüm yıl dönümü ile anmak adetti. Kadınların ve çocukların bu gibi yıl dönümleri ile alakaları yoktu. Zaten kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu ki bilinsin.
Önce Mısırlılar sonra da Babilliler hükümdarlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı.
Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yıllarında yaşamış bir Mısır firavununa aittir. O zamanlarda doğum günü kutlaması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutlamaya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu.
Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yunanlara geçen doğum günü adetine burada pasta kesme adeti de eklendi. Ay'ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şerefine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuştur. Yunanlarda da sadece erkeklerin doğum günleri kutlanmış hatta bu kutlamalar kişi öldükten sonra da devam etmiştir.
Daha sonraları Hristiyanlık öncesi Roma'da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Senato kararı ile milli bayram ilan edilmiştir. Sezar'ın doğum günü ise tam bir festivale dönüştürülmüştür. Hristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kutlama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır.
İlk Hristiyanlar, senelerce gördükleri sıkıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın zalim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı.
Bilinenin aksine Hristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu günleri aslında onların ölüm yıl dönümleridir. Çünkü ilk Hristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek hayata doğmak olarak yorumluyorlardı.
Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa'nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıklarında bile Kilise, bunun Mısır ve putperestlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.
Kilise'nin doğum gününe bakış açısı dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye başladı. Bu arada Hz. İsa'nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaşmaya varılınca, bu günün 'Christmas' (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı.

Doğum günü adetinin, kadınlar ve çocuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsayacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa'da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kutlamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır.

Çocukluğumuzdan Damağımızda Lezzet; Dondurma


Keşfi ve Tarihçesi

Dondurmanın tarihi, M.Ö. 4. yüzyıla dayanır. İşte büyük küçük herkesin çok sevdiği dondurmanın hikâyesi:
Boğazına düşkünlüğü ile tanınan Roma imparatoru Neron, gladyatör dövüşlerini seyrederken, kendisine lezzetli yiyecekler sunan çeşni başlarını ödüllendirirmiş. Çeşni başlarından biri, bir gün dağın zirvesinden topladığı karları bir kaba doldurmuş, üzerine bal ve çeşitli meyve parçaları dökerek, imparatora sunmuş. Neron, o güne kadar hiç tatmadığı bu yiyeceği çok sevmiş. Ertesi gün de köle ordusunu kar toplamaya göndermiş. Karın üzerine bal ve ezilmiş meyve döktürerek, tarihin ilk dondurmasını hazırlatmış.
Dondurmanın tarih içinde tüm dünyaya yayılması da şöyledir:
13. yüzyılda Marco Polo Çinlilerin buz ve süt karışımını öğrenerek bu metodu Avrupa’ya götürmüştür. Zaman içinde buzlu tarifler ortaya çıkmış Fransız ve İtalyan restoranlarında çok ünlenmiştir.
1676 senesinde Paris’te 250’ye yakın dondurmacı olduğu bilinir. 1851’de Jacob Fussel, ABD’de dondurma yapıp satmaya başlamıştır.
Değişik maddelerle hazırlanan dondurmanın İtalyanlara özel ‘Semi-Freddo’ adında bir çeşidi vardır. Dondurma yapılırken karışım dondurulmadan önce içine kremalı bir bisküvi katılarak bu ünlü dondurma hazırlanır.
1900’dan sonra soğutucu makinelerin geliştirilmesiyle dondurma daha da yaygınlaşmıştır. Dondurmaya çıtır çıtır lezzet katan külah da ilk kez 1904’te Missouri Louis’de düzenlenen Dünya Fuarı’nda ortaya çıkmıştır.

Temel dondurma tarifi;

Malzemeler             
Miktar            
Birim
Yumurta sarısı

150
Gr
Şeker

100
Gr
Glikoz
15
Gr
Krema

220
Ml
Süt

220
Ml
Yapılışı:
  1. Yumurta sarılarını ve şekerin karıştırın.
  2. Süt, krema ve glikozu bir taşım kaynatın.
  3. Yumurta karışımına sütü tepeleyerek ilave edin

Çeşitlendirmek için;

v  Rakılı dondurma için 100ml rakı%50çektirilerek kullanılacak
v  Çikolatalı dondurma için 150gr bitter çikolata
v  Vanilyalı dondurma için vanilya çekirdeği ve vanillia&butter aroması

v  Karamelli dondurma için 140 gr karamel dolgu eklenip şeker 60 gr a indirilecek 

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Durmaksızın ötekileştirilen hayatında kaderine razı olmayı değil, efsane olmayı seçen kadın; Frida Kahlo...

Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon (6 Temmuz 1907 - 13 Temmuz 1954), Meksikalı ressam.

Bir yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline gelen ressam, resimlerinin yanı sıra inişli çıkışlı özel yaşamı ve politik görüşleri ile tanınır. Sanatı, sürrealist olarak tanımlanmışsa da kendisi bu tanımı reddetmiştir.
Ressam Diego Rivera’nın eşidir.

Yaşamı

1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika'nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir.
Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı engelli kalmış, kendisine "Tahta Bacak Frida" denmişti. Bu özrüyle baş etmesini bilen Frida, genç kızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulunda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları oldu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı. 18 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi.

Otobüs kazası

17 Eylül 1925 okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat edilecek ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954’te kangren yüzünden kesilecektir.
Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı. İlk otoportresi, "Kadife Elbiseli Otoportre"'dir (1926).

1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu.

Evliliği

Frida Kahlo (ortada) ve Diego Rivera, 1932, Carl Van Vechten tarafından çekilmiş.
Resim çizmeye devam eden Kahlo aynı dönemde arkadaşı Tina Modotti aracılığıyla Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile tanıştı ve ona resimlerini gösterdi. Aralarında romantik bir ilişki doğan iki ressam, 21 Ağustos 1929’da evlendiler. Frida, Rivera'nın üçüncü eşi oldu. Evlilikleri, "fil ile güvercinin evliliğine" benzetildi.
Sanatçı, ikinci otoportresini evlendiği yıl yaptı (Eser, 2000 yılında bir Amerikalı koleksiyoner tarafından 5milyon USD'a satın alınmıştır). Aynı yıl Rivera'nın Komünist Parti'den ihraç edilmesi üzerine Frida Kahlo da partiden ayrıldı. 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gitti ve 1933’te Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar eşiyle birlikte orada yaşadı. Evliliklerinden iki yıl sonra bir düğün fotoğraflarından yola çıkarak "Frieda ve Diego Rivera" (1931) adlı tablosunu yaptı. San Fransisco Kadın Ressamlar Topluluğu yıllık sergisinde sergilenen bu eser, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.

Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama 1 sene sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği "Mavi Ev'e" yerleştiler.
Frida’nın da evlilikleri sırasında çeşitli erkeklerle ilişkileri olmuştu. Bunlarda birisi de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki iledir. Troçki, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkanından aldığı özel izin ile 1937’de Meksika’ya gelmiş ve Frida’nın evine yerleşmişti. Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin farketmesi üzerine Frida, Troçki’den ayrılmıştır. Troçki’ye düzenlenen suikastın ardından suikastçı ressam Siqueiros’un arkadaşı olması nedeniyle sorgulanan Frida, bir süre Meksika’dan ayrılmayı uygun bulmuş; o sırada San Fransisco’da bulunan eski eşi Rivera’nın yanına gitmiş ve çift orada yeniden evlenmişlerdi.

Son yılları

Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış; yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirdi, 1939’daki Paris sergisi ile övgüler topladı.
1943’de La Esmeralda adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi on yıl boyunca sürdürdü. Sağlık koşulları nedeniyle Mexico City'e gidemediğinden, derslerini evinde veriyordu. Öğrencilerine "Los Fridos" (Frida öğrencileri) denildi.
1948'de yeniden Meksika Komünist Partisi'ne katılmak için başvurdu ve başvurusu kabul edildi.
1950'de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve 9 ay hastanede kaldı. 1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de bir kişisel sergi açtı; Temmuz ayında sağ bacağı kesildi.

Ölümü

Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu. Cenazesi, ertesi gün yakıldı. Külleri, Mavi Ev'de muhafaza edilmektedir. Mavi Ev, 1955'te Rivera tarafından devlete bağışlanmıştır.

Hayatını konu alan filmler

Frida Kahlo'nun hayatı Frida ismi ile sinemaya aktarıldı ve bu filmde Kahlo'yu Salma Hayek oynadı (2002).
2005'te hayatını konu alan "The Life and Times Of Frida Kahlo" adlı bir belgesel film çekildi.

Resimleri

Frida Kahlo’nun 143 resmi vardır; 55 tanesi oto-portredir. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" dedirtmiştir.
Sürekli evcil hayvan besleyen Frida’nın beslediği hayvanlarla ilgili iki portresi vardır: 1941'de yaptığı "Ben ve Papağanlarım" ile 1943'te yaptığı "Maymunlarla Otoportre".
Frida’nın resimleri sürrealist' olarak değerlendirilse de o surrealizmi reddetti. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Frida’nın resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı.

            Kahlo, 1938’de New York’ta sürrealist resmin öncü isimlerinden dostu Andre Breton’un da desteğiyle bir sergi açtı ve bu sergi ona uluslararası ün getirdi. 4 tablosunu ünlü aktör Edward G. Robinson’a satarak ilk büyük satışını gerçekleştirdi, resimlerinin yarısı satıldı. Bu başarı üstüne 1939’da Paris’te bir sergi açtı. Paris sergisinde fazla resmi satılmasa da eserleri büyük ilgi topladı; Picasso ve Kandinsky gibi sanatçıların övgüsünü kazandı; Louvre Müzesi, sanatçının Çerçeve' adlı tablosunu satın aldı. Sanatçı, ülkesindeki ilk kişisel sergisini 1953’te Meksika’daki galerisinde açtı. Doktoru, yatağından çıkmasını yasakladığı için serginin açılışına karyolasında taşınarak götürülmüştü.
 

Yine bitmek tükenmek bilmeyen yazma isteği. İki cümleyi yan yana getiremeyecek kadar da yorgunluk. Ne büyük çelişki. Neredeyse bir yıldır u...